Geçen hafta Tekel İşçileri ile ilgili kaleme aldığım yazıya Tekel işçisi kardeşlerimiz alınmışlar. Hatırlayacağınız gibi yazımda Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’in açıklamalarına dayanarak Tekel işçilerinin hali hazırda aldıkları maaş ve yeni düzenlemeyle 4C kapsamında alacakları maaş ile ilgili bazı rakamlara yer vermiştim. Fakat Tekel İşçisi kardeşlerimiz, maaş bordrolarını da yanlarına alarak gazetemizi ziyaret etmiş, aldıkları maaş tutarlarının gerçekleri yansıtmadığını belirterek bu yanlış bilgiyi düzeltmemizi istemişler. Evet ilk önce bu yanlış bilgiyi düzelterek yazıma başlıyorum. Tekel İşçileri aylık bin 200 TL civarında maaş ve 3 ayda bir prim alıyormuş. Bu yanlıştan dolayı kendilerinden özür diliyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki geçen haftaki yazımda kimseyi hedef almaya çalışmadım. Ben o yazıda bir Türkiye tablosunu ortaya koymaya çalıştım. Tekel’in özelleştirilmesi sonucu yaşanan bu süreçte tablonun bir yanında işçiler, bir yanında hükümet ve diğer tarafında da muhalefet bulunmakta idi.
Şimdi bu tabloya birlikte bir göz atalım. Kuşkusuz bu tablonun en mağdurları TEKEL işçileridir. Onların cephesinden baktığımızda işçiler sonuna kadar haklı... Eğer TEKEL zarar ediyorsa bunun suçlusu işçi değil, beceriksiz yöneticilerdir. Özelleştirme sürecinden önce Türkiye şartlarında iyi denebilecek oranda maaş alan bu kardeşlerimiz, özelleştirmeyle birlikte gerek maaş açısından gerekse de sosyal haklar açısından birçok haklarını kaybediyor. Doğal olarak kazanılmış haklarını kaybetmemek için kendilerine teklif edilen 4C statüsünde işçi olma teklifini reddediyorlar.
Aslında Tekel’in satışı tamamlanmıştı. İşçilerin yetki verdiği sendika da hükümetle “iki yıl daha bu maaşı alıp, 4-C kapsamına geçeceğiz” diye anlaşma imzalamıştı. Kısaca söylemek gerekirse şu anda işçilerin yaptığı eylem, iki yıl öncesinde yapılması gereken eylemdi. Onlar adına karar veren sendika, iki yıl önce bu işi nihayete erdirmişti çünkü.
Tablonun diğer tarafındaki hükümet ise TEKEL’in özelleştirme kararının kendilerinden önceki bir hükümet zamanında alındığını, kendilerinin de bu kararı uygulamak durumunda olduğunu söylüyor. 12 bin TEKEL işçisinin Devlete hali hazırda aylık 40 milyon TL (trilyon) yük getirdiğini, özelleştirme sonucu burada çalışanları işsiz bırakmamak için Türkiye şartlarında kendilerine iyi bir teklif sunduklarını iddia ediyor.
Hükümet kanadı işçi sendikalarının 4C statüsünde çalışma teklifini 2 yıl önce kabul ettiğini hatırlatarak “işçilerin sözünde durmadığını” ve eylem yaptığını düşünüyor. Ama aslında sendikanın iki yıl önce “evet” dediğine, işçiler aslında hiç “evet” dememişti.
Tablonun son parçası olan muhalefetin tavrı burada dikkat çekiyor. Meseleye en popülist yaklaşanlar da bunlar. Şu anda “işçi dostu(!)” görünen muhalefet, hükümetin çıkardığı birçok kanunu iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne götürürken nedense işçi aleyhine olan bu kanunu Anayasa Mahkemesi’ne götürmedi. Çünkü bu durum onların da işine geliyordu. Muhalefet partileri, hükümet ile işçiler arasında sağduyulu bir arabuluculuk görevi üstlenip işçilerin mağduriyetini en aza indirmeye çalışmak yerine, sırf oy devşirmek için olayları kışkırtıyor. Zaten Başbakan’ın “TEKEL işçilerinin eylemi ideolojik” söyleminin altında muhalefetin bu tavrı yatıyor.
Bu ülkenin yıllarca yanlış yönetildiğini kimse inkar edemez. TEKEL’in özelleştirme sürecini iyi okumalıyız. Bu noktada şu soruların cevabını bulmamız lazım.
TEKEL’in özelleştirilmesi, uzun yıllardır planlanan bir uluslar arası sermaye projesi miydi?
Türkiye’nin en büyük Kamu İktisadi Teşekküllerinden (KİT) biri olan TEKEL’i zarar eden konuma hangi yöneticiler getirdi?
TEKEL’in zarar etmesini gerekçe gösterip özelleştirme kararını kim verdi?
Sizler bu soruların cevabını düşünürken, bir TEKEL bayisi büfe işletmecisinin bana hatırlattığı bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Hatırlarsanız yıllar önce TEKEL, “TEKEL 2000” markalı sigarayı piyasaya sürmüştü. Kısa bir sürede tüketici tarafından oldukça rağbet gören bu sigara, piyasada yok satmaya başlamıştı. Birçok tiryaki yıllardır içtiği yabancı markalı sigaraları bırakarak TEKEL 2000 içmeye başlamıştı. Fakat daha sonra ne olduysa oldu, TEKEL 2000’deki tütün kalitesi düşürüldü, piyasada bulanamaz hale geldi ve tüketiciler nezdindeki rağbetini kaybetti. Bu küçük örnekte bile TEKEL’in nasıl zarar eden bir kurum durumuna düşürüldüğü görülebilir.
Şimdi hepimiz TEKEL’in özelleştirilmesiyle birlikte gelinen bu noktada neler yapılması gerektiği hususunda iyice düşünmeliyiz. TEKEL işçilerinin mağdur edilmemesi hepimizin en büyük temennisidir. Hükümet TEKEL işçilerine teklif ettiği 4C işçi statüsünde iyileştirmelere gitmeli. Çünkü bu tablonun sorumlusu TEKEL işçileri değildir.
Son sözümüz de TEKEL işçisi kardeşlerimize. Bu süreçte TEKEL işçileri provokasyonlara gelmemeli, kendi mağduriyetlerinin üzerinden siyasi rant devşirmeye çalışanlara fırsat vermemeli ve taleplerini meşru bir zeminde dile getirmeli. Eğer bu protestolar birilerinin yönlendirmeleriyle ideolojik bir havaya bürünürse işçiler haklı iken haksız duruma düşebilirler. Unutmayalım ki hiçbir kavganın kazananı yoktur.