Anayasa mahkemesi DTP’yi kapattı. Kapatma sonrası kameraların karşısına Ahmet Türk çıktı. Büyük ölçüde sağduyulu bir konuşmayla başlayan Ahmet Türk’ün konuşmalarını sonuna kadar izledim. Konuşmasında barışa duyulan özlemi dile getiren Ahmet Türk’e gerçekten yazık oldu. DTP içerisindeki şahinlerin başında bulunan Emine Ayna’dan daha ılımlı ve barış yanlısı olduğu bilinen Ahmet Türk’e siyaset yasağı getirilmesini anlamakta zorluk çekiyorum.
Hem DTP’nin hem de DTP’nin kapatılmasına neden olan süreç bence doğru okunmadı. DTP içerisindeki şahinler grubu, demokratik açılıma karşıydı. Sadece sistem içindeki şahinler değil, PKK’nın ve DTP’nin şahinleri de DTP’nin kapatılmasını çok istediler. Kapatılma arifesinde sergilenen şiddet eylemliliği bu partinin kapatılmasına yol açan bir süreci beraberinde getirdi. PKK da kendi statükosunu korumak için: “Demokratik açılım diyorlar, bakın siyaset yapmamıza bile izin vermiyorlar” argümanına ihtiyaç duyuyordu.
Bence DTP’yi PKK’nın şahinleri kurban etti. Çünkü demokratik açılım sürecini sabote etmek kendi statükoları için çok gerekliydi. Demokratik açılım başarıya ulaşırsa kendi varlık nedenlerini yitireceklerini, büyük bir olasılıkla kendi kitlelerini de AK Parti’ye kaptıracaklarını gördüler. Dolayısıyla DTP’yi kapattıracak bütün delilleri sunma konusunda PKK son derece cömert davrandı. Yani Tokat Reşadiye’deki hain saldırı olayının parti kapatmanın görüşüldüğü günlerin arifesinde gerçekleşmesi bunun en somut örneklerinden biri. Sonraki günlerde bu olay eylem PKK tarafından sahiplenildi. Öcalan’ın cezaevi koşulları gerekçe kılınarak özellikle doğuda tüm sokak ve caddeler teröre ve şiddete teslim edildi ve KCK’nın da şehir provokatörleri de devreye girerek terör estirildi. Halbuki bu kritik süreçte çok daha farklı davranılması gerekiyordu.
Bu ülkede demokratik değişimin asıl dinamo gücü olan Kürtler, Ak Parti karşıtlığı üzerinden Statükocuların safına itilerek bir şiddet sarmalının içine sürüklenmek isteniyor. Ne yazık ki Kürtler, kaçınılmaz olarak bu demokratik açılımı ve demokratik değişim sürecini boşa çıkarmak için pusuda bekleyen statükocuların değirmenine su taşıyan bir duruma düşüyor. Meselelere biraz daha geniş perspektiften bakabilseler, yaşananların statükocuların bir oyunu olduğunu görebilecekler.
Görünen o ki bundan sonra şiddet tırmandırılacak, PKK, DTP ve KCK çevreleri tarafından özellikle şu argüman kullanılacak ve kullandırılacak: “Bizden dağdan inmemizi istiyorlar, demokratik açılım diyorlar, demek ki bütün bunlar sahteymiş, gördünüz ki bizim siyaset yapmamıza bile izin vermiyorlar.” Bence bu argüman kesinlikle doğru bir argüman değil. Tam tersine DTP tam manada siyaset yapamadığı için büyük bir soruna dönüştü. Yani doğru dürüst bir siyaset anlayışı yapmış ve geliştirmiş olsaydı; yani PKK ile kendisini özdeşleştirmeyen, PKK’nın şiddet anlayışına ve siyasetine kendisini teslim etmeyen bir yeni pozisyon üretmiş olsaydı demokratik açılım sürecinde önemli bir çözüm gücü olabilirdi. Ama maalesef bunu başaramadı ve kendi içindeki ve örgüt içindeki ŞAHİNLER’e yenik düşerek parti kapandı.
Tabi ki her şeye rağmen DTP’nin kapatılmaması gerektiğini düşünüyorum. Kapatılma kararı sonrası Ahmet Türk gerçekten barışa duyulan özlemi çok açık bir biçimde getirdi. Son derece sağduyulu olgun bir konuşma yaptı. Ama parlamentodan çekildiklerini açıklamaları demokratik siyasete verdikleri önem anlayışıyla bağdaşmıyor. Bence bu süreçte cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi herkes kendi hatasını görmeli. DTP de bu hatayı görmelidir diye düşünüyorum.
Ahmet Türk’ün konuşmalarında da belirttiği bir atasözümüzü hatırlatmak yazıma son vermek istiyorum: “Kanı kanla yumazlar, kanı suyla yurlar (temizlerler)” Bu anlayışın ülkemizde hakim olması dileğiyle..