Tek parti sonrası Türk siyasi tarihine damga vuran en önemli devlet adamlarından Adnan Menderes, Turgut Özal, Necmettin Erbakan’ın ortak özelliği Anadolu halkının desteğiyle kurdukları sivil iktidarlardır. Bu liderler lümpen ve faşist solcuların uluslararası güçlerle işbirliği yapması neticesinde yıpratılarak iktidardan uzaklaştırılmıştı. Menderes idam edildi, Özal suikaste uğradı ve şüpheli şekilde öldü, Erbakan ise iktidardan indirilerek partisi kapatılarak siyasi yasaklı oldu. Özellikle Özal ve Erbakan’ın Kürt meselesine yaklaşımları ve sorunun çözümüne karşı ortaya koydukları irade belli çevreleri rahatsız etmiş ve attıkları her adım sabote edilmişti.
Bugün Başbakan Tayyip Erdoğan’ın verdiği mücadele, uğradığı saldırılar marjinal ulusalcı lümpenler ve beraber hareket ettikleri güç odaklarının geçmişte Özal, Menderes ve Erbakan’a karşı yapılanlarla örtüşüyor. 2003 ve 2005’te iki darbe girişimini atlatan Erdoğan hükümetleri 2007 e-muhtırasının ardından askeri vesayeti bitirmişti.
Ulusalcı lümpenler ve faşist solcuların “Cumhuriyet mitingleri” de işe yaramamış Erdoğan süreçten büyük bir halk desteğiyle güçlenerek çıkmıştı. Ekonomiyi kalkındırıp Türkiye’yi bölgede ve dünyada saygınlık kazandıran bir ülke konumuna getiren Erdoğan’ın önünde artık tek engel olarak Kürt meselesi kalmıştı. Attığı cesur adımlarla Cumhuriyet tarihi boyunca süren Kürt meselesinde ilk defa çözüme bu kadar çok yaklaşan lider olan Erdoğan, şimdi yeniden bir saldırıyla karşı karşıya…
Taksim Gezi parkı olaylarında ortaya çıkan görüntüler, eylem biçimleri, Suriye’ye kör kalan uluslar arası medyanın yaklaşımı 28 Şubat öncesi tezgah ve provalarla büyük benzerlik taşıyor… Birtakım güruh sosyal medyada yalanlarla halkı galeyana getirecek mesajlar yayarak proveke ettiler, halende devam ediyorlar…
Türkiye’nin bölgede ve dünyada güçlenerek önemli bir aktör olmasını istemeyenler ve bir zamanların bir avuç mutlu azınlığı, darbe dönemlerinin taşeronları olanlar yeniden harekete geçti. Başbakanın yerinde ben olsam; “Taksim’deki projeden vazgeçtim, hadi sizin projelerinizi hayata geçirelim... Hadi siz söyleyin Taksim’e ne yapalım?” derdim…Projeleri yok ki , amaçları üzüm yemek değil bağcıyı dövmek…
Düşünceleri her yönüyle “alabora” olmuş ve bay(ülgen)ılmış bazı sanatçıların(!) eyleme ve eylemcilere verdiği destek, “ağaç sevgisi”nden de kaynaklanmıyor. Çünkü;eylemcilerin en ön saflarında bulunan adamlar, şu anda “villa”larda oturuyorlar!.Onların, “ağaç sevgisi” gibi bir dertleri olsaydı, “binlerce ağaç katledilerek” inşa ettikleri villalarda oturmazlardı. Hem “ağaçlar katledilerek inşa edilmiş villalar”da oturacaksın, hem de “ağaçsever” kesileceksin!.. Bu ne yaman çelişki…
Dün camiye ayakkabı, bira şisesi ve sigaralarıyla dalan güruhu görünce resmen tepem attı. Daha önce Yahudileri görmüştük böyle umarsız gezerken camide...Bir de şimdi Gezi Parkı Eylemcilerini gördük....Hem de Müslüman bir ülkede Müslüman olduğunu söyleyen insanlar tarafından... Başka insanların kutsal mekanlarına saygı göstermeyen bu adamların gerçekten özgürlük istediklerine inanmak için bir neden var mı?
Eğer bir gösteri de, eylemde halkın malı yağmalanıyor, halkın vergileriyle oluşan devlet malı yakılıyor- yıkılıyorsa, halk yalan haber ve propagandalarla yönlendirilmeye çalışılıyorsa, devlet-millet çatışmasının temeli hazırlanıyorsa, eli kanlı terörist elçileri o eylemlerde boy gösteriyorsa , bölücü örgüt paçavraları sallanıyorsa orada herkesin dikkatli ve şuurlu hareket etmesi gerekiyor…
Şimdi borcunu ve terörü bitirmiş ayağa kalkmaya hazırlanan bir ülkeye darbe vurmak istiyorlar. Birlikte ve sağduyulu hareket ederek bu oyunu bozabiliriz. Hz. Ali ne güzel söylemiş 'Yola düşmeden arkadaşı, eve girmeden de komşuyu sor.' diye…