Ülkemizde tarifi zor acılar yaşanıyor. Son vahşi terör hadisesinin iki hedefi olduğu çok açık. İlki, görevi başında bulunan gencecik insanlar. Mekânları cennet olsun.
İkinci ve asıl hedef ise toplumdaki huzuru, güveni, mantığı, insafı zayıflatmak hatta mümkünse çökertmek. Böylece toplumu daha radikal, daha güvensiz, daha umutsuz daha kontrolsüz hale getirmek. Terörün amacı bu ülkeyi bölmek.
Fakat bölünme anlayışımız hep toprak üzerinden formüle edilmiş.
Fakat aklımızdan asla çıkarmamamız gereken bir şey var: İnsanlar bölünmeden, toprak bölünemez. Aynı şekilde, insanlar bölününce toprak da kaçınılmaz olarak bölünür. Tarihi tecrübe bunu gösteriyor.
Bu nedenle toprağı bölmek isteyenler, öncelikle insanları bölmeye çalışıyor. Terör de bu işe yarıyor zaten. Umutları şu: İnsanlar duygusal kopuş yaşayınca, ilk büyük istikrarsızlıkta fiziksel kopuş da gerçekleşir. Nitekim çevremiz buna çok müsait. Etrafımıza bir bakın. Nükleer Siyonist İsrail, Nükleer mezhepçi İran, iç savaş yaşayan Suriye, Irak. Boyuna bakmadan fırsat kollayan Ermenistan, Kıbrıs ihtilafımız olan Yunanistan, nüfuzunu genişletmek için Ortadoğu’daki bütün savaşlarda dahil olan Rusya...
Türkiye’nin tıpkı 1. ve 2. Dünya savaşları gibi emr-i vaki bir savaşla karşılaşmasını bekliyorlar. O zamana kadar hiç değilse psikolojik bölünmeyi sağlamak amacındalar.
Kötü niyetle değil, ama acısıyla yüreğini serinletmek için konuşan, yazan kardeşlerimiz söylediklerinin bölünmeye mi yoksa bir ve bütün kalmaya mı hizmet ettiğini iyi düşünmelidir.
Görevi, konumu ne olursa olsun, kendi etkisini küçük görmemelidir. Kendi duygusal rahatlamasını sağlarken bölücülerin amaçlarına uygun davranmamaya dikkat etmelidir.
İnsani ve İslami olmayan tavırlardan uzak olmalıdır...