Geçtiğimiz Pazar günü hicri yılbaşı idi. 1437 yılı bitti 1438 yılına girdik. Bu vesile ile hicri yılbaşınızı tebrik eder, bu yeni yılın tüm İslam alemi için zulümlerin ve savaşların bittiği, adalet ve hürriyetin hakim olduğu bir yıl olmasını Hakim-i Mutlak olan Rabbimizden niyaz ederim.
Takvim başlangıçları önemli hadiseleri baz alır. Özellikle takvimi kullanacak millet, Kültür ve medeniyetlerin önemli gördükleri, belki bir devrin bitip başka bir devrin başladığı hadiseler takvim için başlangıç kabul edilir. Hz. İsa’nın doğumu miladi takvim için başlangıç kabul edilirken, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (SAV) Mekke den Medine ye hicreti, hicri takvim için Hz. Ömer döneminde başlangıç kabul edilmiştir.
Hicri yılbaşı Muharrem ayı ile başlar. Muharrem ayını, Safer, Rebi’ül evvel, Rebi’ül âhır, Cemaziyelevvel, Cemaziyelâhir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları takip eder. İçerisinde bulunduğumuz Muharrem ayının fazileti ve bu ayda yaşanan hadiseler, bu ayın toplumumuzca bilinmesine vesile iken, gerek hicri yılbaşı gerek de hicri diğer ayların çok bilinmediği ve takip edilmediği bir hakikattir.
Halbuki Müslüman toplum olarak birçok ibadetlerimizi bu aylarda yapmaktayız. Örneğin: Ramazan orucu, Hac, Kurban, Muharrem orucu vb.
Batı medeniyeti kendi takvimlerinin başlangıcını bir kültür ve medeniyet emperyalizmi olarak çok iyi bir şekilde kullanıyor. Bunun en bariz örneği Müslüman toplumlarda yılbaşı kutlamalarıdır. Şunu çok net bir şekilde ifade edebilirim ki, 31 aralıkta özellikle büyük şehirlerdeki yılbaşı kutlamaları ile batıdaki yılbaşı kutlamaları ararsında içerik olarak hiçbir fark bulunmamaktadır. Batıda o gece ne yaşanıyorsa maalesef İstanbul da, Ankara da, İzmir de ve diğer illerimizde de aynısı yaşanıyor.
Meselenin trajikomik tarafı ise, bu çirkinlikler çağdaşlık, modernlik ve ilericilik olarak dayatılmaya çalışılıyor. Ama, ünlü sosyolog ve tarihçi İbni Haldun bu durumun adını 14. yy da koyuyor ve diyor ki, “mağluplar galipleri taklit eder.”
Peki Müslümanlar olarak bizler kendi yılbaşımızı ve yeni yılımızı nasıl değerlendirmeliyiz?
Öncelikle yeni bir yıla bizleri ulaştırdığı için Rabbimize çokça şükretmeliyiz. Yeni bir yıl yeni bir fırsattır. Bu fırsatı, öncelikle geride bıraktığımız yılın muhasebesini yaparak ve yeni yılın hedeflerini ortaya koyarak değerlendirmeliyiz. Geride bıraktığımız yılda ne kadar eksiklerimiz varsa yeni yılda onları tamamlamanın gayreti içerisinde olmalıyız. Kırdıklarımız, üzdüklerimiz, hakkını gasp ettiklerimiz varsa helallik dilemeliyiz. Ahiret için ötelediğimiz ne varsa onların tamamını öncelemeliyiz. Belki bir daha fırsat bulamayız.
Ailemize önem vermeliyiz. Eşlerimiz ve çocuklarımızın işlerimizden daha değerli olduğunu bilmeliyiz. Çocuklarımızı kafelerin, barların, eğlence merkezlerinin ve her türlü zararlı yerlerin köleleri haline gelmesine müsaade etmemeliyiz. Onların bizlere emanet olduğunu bilmeliyiz.
Ve yeryüzünde yaşanan her türlü zulme karşı itiraz etmeliyiz. Mazlumun ve mağdurun yanında, zalimin ise karşısında dimdik durmalıyız. Ben ne yapabilirim ki safsatasından da kurtulmalıyız. Bu noktada Cahit Zarifoğluna kulak vermeliyiz: “Farzet körsün; olabilir. El ele tut, taş al ve at. Kafiri bulur.”