10 Aralık 2015 Perşembe günü Besni Yeni Bakış gazetesinde ASIL HEDEF İslam Başlığı ile köşe yazısı yayınlayan heyecanlı kardeşimiz yazısının ikinci ve üçüncü paragrafında Diyarbakır’da terör eylemleri sonucu yanmasına neden olunan caminin akıbetini cumhuriyet dönemi uygulamaları ile eş tutarak Cumhuriyet kurucularını din düşmanı ilan etmiş, yine aynı gazetenin 17 Aralık 2015 tarihli yayınında aynı kardeşimiz bazı deliller gösterdiğini sanarak Cumhuriyet dönemine ve Cumhuriyet kurucularına Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e acımasızca saldırarak, Cumhuriyet kurucularını PKK İLE EŞ TUTMUŞTUR.
Atatürkçü Düşünce Derneği Besni Şubesi olarak bu durum hakkında halkımızı bilgilendirmeyi ve düşüncelerini açıklamayı görev sayarak, bu durumun devam etmesi durumunda hukuki mücadelemizi de vereceğimizi halkımızla paylaşırız.
iz telakkavnehu bi elsinetikum ve tekûlûne bi efvâhikum mâ leyse lekum bihî ilmun ve tahsebûnehu heyyinen ve huve indallâhi azîm(azîmun). Nur Suresi 24/15
24/NÛR-15: Hani o iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyor ve bunu önemsiz bir iş sanıyordunuz. Hâlbuki bu, Allah katında büyük bir günahtır.
Son zamanlarda Cumhuriyet ve Cumhuriyet değerlerini içselleştirememiş kişi veya kişiler “tarihle yüzleşmek” adı altında çok sıkça “Tek parti, Atatürk ve İsmet İnönü camileri kapattı. Camileri, “depo”, “ahır”, “lokal”, “hatta” tuvalet yaptı” diyerek, bu iddiasını bazı belgelerle (!) kanıtlama yoluna gitmektedir. Delil olarak ise “şeriatçılığıyla” ve “kışkırtıcılığıyla” ünlü “dinci yazar” Mehmet Şevket Eygi’nin kitabını kaynak göstermektedir.
Bizler biliyoruz ki Kutsal Dinimiz gösterişten uzak , hoşgörü anlayışına dayanan son dindir.Bunu biliyor buna inanıyoruz .İslam da “cami fetişizmi” İslamı yozlaştıran Emeviler döneminde başlamıştır. Dini siyasete alet eden Emeviler, ibadetleri “şov aracı” haline getirirken büyük boyutlu ve çok sayıda cami yaparak, bir anlamda “dindarlık eşittir görkemli ve çok sayıda cami” formolüne sarılmışlardır. Emevililerden sonra devam eden bu din dışı gelenek bugüne kadar gelmiştir. Din istismarının alıp başını gittiği günümüz Türkiyesi’nde küçücük bir mahallede birbirine sadece birkaç kilometre uzaklıkta birkaç cami inşa edilmesi “dindarlığın” göstergesi olarak algılanmaktadır ve dahası bu camilerin altları da çoğunlukla belli cemaatlerce dükkan-market olarak kullanılmaktadır.
Peki Cumhuriyet’in Cami Politikası nedir?: İhtiyaç kadar camidir.
1927 yılında tüm Türkiye’de, okulların iki katı, “14.425 okula karşılık, 28.705 cami” vardır.[1]
Bu nedenle, 17 Nisan 1927 tarihli 1011 Sayılı Bütçe Kanunu’nun 14.Maddesine göre, Türkiye’ye gerçekten ne kadar cami ve nekadar din görevlisi gerektiğinin 31 Mayıs 1928 tarihine kadar belirlenmesi istenmiştir.[2]
Bu konudaki nizamname, 5 Ocak 1928’de kabul edilmiştir.[3]
Daha sonra bu nizamname biraz daha genişletilerek 25 Aralık 1932 tarihinde “Cami ve mescitlerin sınıflandırılması hakkındaki nizamname” adıyla yürürlüğe girmiştir.
Delil olarak gösterilen belgeler bu durumu içermektedir.
Zira yeniden yapılanan yıkılmış yangın yerine dönmüş bir yerden yeniden bir ülke oluşturlmaya çalışılmakta, delikli pula dahi ihtiyaç duyulmaktadır.Bu vesile ile İhtiyaç fazlası camilerin tasnifi de dinsizlik olarak veya İslam düşmanı olarak adlandırmak ne kadar doğrudur halkımızın takdirindedir.
En basit bir inşaatın bile belirli bir maddi kaynak demek olduğu düşünülecek olursa, adeta sıfırdan imar edilen yeni Türkiye için, cemaati olmayan, bu nedenle tasnif dışı bırakılan camileri “boş” veya “atıl durumda” bekletme lüksü yoktur. ama asla, camiler, ahır, eğlence merkezi veya tuvalet yapılmamıştır.
Camilerle ilgili düzenlemeler tarihimizin her alanında görmek mümkündür. Zira bu tarihimizin din ve İslam düşmanı olduğu anlamına gelmez.
Camilerin amacı dışında kullanılması veya yıkılması sadece Cumhuriyet döneminde gerçekleşen bir olay değildir.
ÖRNEK 1: 1877/78 Osmanlı-Rus Harbi (93 Savaşı) sırasında muhacirler İstanbul’daki bazı camilerde ikamet etmişlerdir. Turhan Şahin’in; “Öncesi ve Sonrasıyla 93 Harbi” )
ÖRNEK 2: Gaziantep savunmasında Şıh Cami Hastahane olarak kullanılmıştır. http://www.gaziantep27.net/)
ÖRNEK 3. Camiler ve mabetler ile ilgili düzenlemeler çok partili dönemde de yaşanmıştır.
1465 tarihinde inşa edilmiş olan tarihi Murat Paşa Camii Vatan Caddesi yapılırken 1957'de yıkılmıştır.
-Pertevniyal Lisesi yakınlarında bulunan tarihi Oruç Gazi Camii, 1956 yılında yol yapım çalışmaları sırasında yıktırılmıştır.
-Yeni Kapı yakınlarında Fatih döneminden kalma 1479 tarihli Çakır Ağa Camii yine yol yapım çalışmaları nedeniyle 1958'de yıkılmıştır.
-Aksaray'da Vatan cadesinin başlangıcında yer alan Fatih döneminden kalma Camcılar Camii ve çeşmeleri, 1957 yılında yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır.
-Aksaray'da,1555 yapımı tarihi Kazasker Abdurrahman Camii 1957'de yol yapım çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır.
-Karaköy Kabataş arasında -bugünkü Mimar Sinan Üniveristesi'nin tam karşısındaki- Salıpazarı Süheyl Bey Camii1957'de yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmıştır.
-Karaköy Kabataş arasındaki 1878-1879 yapımı, özgün mimariye sahip çok nadide eserlerden biri olan Karaköy Mescidi veya camisi 1958'de yol yapım çalışmaları sırasında yıkılmıştır.
-Karaköy Kabataş arasındaki II. Mahmut döneminden kalma, 1826 yapımı, tarihi Nusretiye camii ve sebili 1958'de yol yapımı sırasında tahrip edilmiştir.
-Karaköy Kabataş arasındaki Mimar Sinan eserlerinden Kılıçali Paşa Camii ve dükkanları 1958'de yol yapım çalışmaları sırasında tahrip edilmiş, bazı duvarları yıkılarak yeniden yapılmıştır
Camilerle ilgili benzer uygulamalar günümüz Türkiye’sinde de yaşanmıştır.
ÖRNEK 4
Denizli'de Çaybaşı ve İbadullah camileri
2004 yılında AKP’li Denizli Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi, kente büyük meydanlar kazandırma projesi bağlamında Çaybaşı ve İbadullah camilerini yıkma kararı almıştı.
Cami kiliseye çevirme kararı
AKP’li belediye başkanı Hisar Camisini kiliseye çevirmenin “tarihsel gerekçelerini de!” göğsünü gere gere açıklıyordu.
Piyalepaşa Kuran Kursu
15 Temmuz 2007’de İstanbul Piyalepaşa’daki Kuran Kursunun yıkım emrini yine AKP’li belediye Başkanı Kadir Topbaş verdi.
Silivri Ortaköy Camii
AKP’nin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Silivri Ortaköy’de uzun yıllar cami olarak kullanılan metruk haldeki mabedin restore edilmesine karşı çıkarak “Burası eskiden Aziz Dimitrios Kilisesi idi, cami olarak değil kilise olarak restore edilmeli, zaten yeterince cami var” diye tepki gösterdi.
Camiler elektrik ve su faturası ödemeye başladı
2005 yılından itibaren uygulamayla camilerde elektrik ve su faturaları alınmaya başlandı. (Ajans5.com / Özel Haber)
BÜTÜN BU ÇALIŞMAYI YÜRÜTENLER DİN VE İSLAM DÜŞMANIMIDIR. PKK İLE EŞ TUTULUR MU?
ŞİMDİ İSTERSENİZ CUMHURİYET KURUCULARININ NASIL DİN DÜŞMANI OLDUĞUNU SANDIKLARI BELGELERİ TEK TEK İNCELEYELİM.
1.--20 Nisan 1936 tarihli, Cumhuriyet gazetesinde “Bu ne insafsızlık, Seferihisar’da tarihi cami ahır yapılmış” başlıklı haber in içeriğini okumadan halkı aldatmaya yönelik fiiliyatlar içinde olmak her kim olursa olosun gıybete girmiş olur ki bunun sevabı da günahı da iyi bilinir.
Bu gazete haberinde Caminin Ahıra çevrildiği yazmaktadır ,doğru . Camiyi ahır haline getiren, CHP değil, işgal sırasındaki Yunan vandallığıdır. Türk nüfusun seneler süren yokluğunda, caminin insafsızca ahır haline getirildiğini tespit eden ve bu bilgiyi Cumhuriyet gazetesine veren, bizzat, CHP’nin İzmir Müze Müdürüdür.
Zira 1922 yılında Bakanlar Kurulu’nun ilk toplantısında konuşan Atatürk, Yunan çekilişi sırasında birkaç bin caminin yakılıp yıkıldığını belirtmiş ve “Bu camileri yenilemek görevimizdir. Bu hizmeti nutuk atmadan, gösterişe kaçmadan, siyasete alet etmeden yerine getirelim.” demiştir.[8]
2- 1939-1946 arasında Türkiye’deki bazı camileri “depo” yapmış, bu camilerin kapısına “kilit” vurmuş, etrafına “asker” dikmiş ve bu camileri ibadete kapatmıştır! Evet doğru AMA NEDEN DİYE SORMA LÜTFÜNDE BULUNMAMAK RİYAKARLIKTIR.
İsmet İnönü, II. Dünya Savaşı’nın devam ettiği 1939-1946 yılları arasında, Türkiye’ye yönelik muhtemel bir saldırıda, camilerin hedef alınmayacağını düşünerek, müzelerimizdeki “tarihi” ve “dini” değeri olan eserleri, zarar görmemeleri için, bazı camilere koydurarak koruma altına almıştır.
Evet, İsmet İnönü, 1939-1946 arasında bazı camileri “depo” yapmıştır, ama bu depolar, Kutsal emanetler, Hz. Muhammed’in sancağı, kılıcı, hırka-i saadeti, Hz. Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerim”i gibi “dinsel ve tarihsel” değeri olan eşyaların deposudur. Örneğin, Topkapı Sarayı’ndaki “Kutsal Emanetler”, bu emanetlerle ilgilenen görevlilerle birlikte Niğde’ye götürülerek, Niğde’deki bazı camilere konulmuştur. Dolayısıyla, “Kutsal Emanetlerin” bulunduğu bu “cami depolar”, ibadete kapatılmış ve kapısına kilit vurulup asker dikilmiştir. Çünkü İsmet İnönü, bu “Kutsal Emanetlerin” korunmasına çok büyük bir önem vermiştir..”5]
3- Ayasofya 1000 yıldan fazla kilise 500 yıl kadar cami olarak kullanılmış dünyanın en eski mabetlerinden biridir. İki büyük tek tanrılı/ilahi din; Hıristiyanlık ve İslamiyet için kutsal olan bu tarihi mabedi, İNSANLIĞIN ORTAK KÜLTÜR MİRASI olarak görmekten daha doğal bir durum olamaz. Zira MHP Kayseri milletvekili Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nun; 'Ayasofya ibadete açılsın' kanun teklifi TBMM'de çoğunluğa sahip Ak Partili milletvekillerinin oylarıyla 'RET EDİLMİŞ’ İnsanlığın ortak mirasına sahip çıkılmıştır.
Bütün bunlardan yola çıkarak diyebiliriz ki;
Genç Cumhuriyet, asla “cami düşmanlığı”, yapmamıştır. Tam tersine Atatürk döneminde Cumhuriyet hükümetleri, gerektiğinde cami inşa ettirmiş, camilerin bakım ve tamirini yaptırmış, hatta kullanılmayan bazı kiliseleri camiye dönüştürmüştür.
1925 – 1933 tarihleri arasında Atatürk’ün emri ile birçok caminin tadilatı ve tamiratı gerçekleşmiş. Hatta yurt dışındaki camilere para gönderilmiştir. Kaynak: 9 – 11 – 12- 13- 14-15-16-17 – 18
Bütün bunlara rağmen dönem içerisinde zamanın Belediyelerince yapılmış yanlış uygulama,lar olmuş görülen lüzum üzerine aşağıda belirttiğimiz genelgeler yayımlanarak yapılan yanlışlıkların durdurulması ve düzeltilmesi istenmiştir.
31.1.1934 tarih ve 6 / 370 sayılı Başvekalet genelgesiyle, 'imar hevesi yüzünden eski eserlerin yıktırıldığının görüldüğü' belirtilerek, 'bundan sonra Maarif Vekaleti'ne sorulmadan hiç bir eserin yıktırılmaması' istenmiştir. (4a)
3.10.1935 gün ve 6/ 5548 sayılı Başvekalet genelgesiyle, illerde idarecilerin ve belediye başkanlarının 'vakıf eserleri haraptır diye çabucak yıktıklarının öğrenildiği, bu hareketi yapanların ağır mesuliyet altına girecekleri' belirtilmiştir. (4b)
Ancak bu tehditkâr genelge bile taşradaki idarecileri durduramamış olmalıdır ki Başvekaletin 14.10.1936 tarihli bir genelgesi ile 'askerler tarafından kullanılırken eski eser niteliği taşıdıkları için Milli Savunma Bakanlığından alınan fakat bu defa Valilik onayı ile Ziraat Bankasına buğday ambarı yapılmak üzere verilen Diyarbakır Hüsreviye ve Behramiye Camilerinin boşaltılması ve Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün onayı alınmadan vakıf eserlerin ve diğer idarelere ait eserlerin amaçları dışında kullanamamaları' son defa istenilmiştir. (4c)